BAĞLI TÜKETİCİ KREDİLERİNDE EKONOMİK BİRLİK KAVRAMI

Anasayfa > Duyurular > BAĞLI TÜKETİCİ KREDİLERİNDE EKONOMİK BİRLİK KAVRAMI

BAĞLI TÜKETİCİ KREDİLERİNDE EKONOMİK BİRLİK KAVRAMI

BAĞLI TÜKETİCİ KREDİLERİNDE EKONOMİK BİRLİK KAVRAMI

Bağlı tüketici kredisi sözleşmeleri, satıcı ve kredi verenin, tüketici karşısında adeta tek bir kişi gibi hareket ettiği, bu sebeple kanun koyucunun sözleşmelerin nispiliği ilkesine istisna yaratarak satıcı ile tüketici arasındaki satım sözleşmesinde borca aykırılık meydana gelmesi halinde satıcıyla birlikte kredi verenin de tüketiciye karşı müteselsil sorumlu olacağını ve tüketicinin her iki sözleşmeden de cayabileceğini düzenlediği hukuki bir kurumdur.

Bir tüketici kredisi sözleşmesinin bağlı nitelikte olup olmadığının tespitine yarayan anahtar ise “ekonomik birlik” kavramıdır. Bu yazımızda kısaca bağlı tüketici kredisinin ne olduğuna değinildikten sonra bu kurumun temel unsuru olan “ekonomik birlik” kavramı uygulama örnekleri ile incelenecektir.

Bağlı Tüketici Kredisi Nedir?

Bağlı tüketici kredisi, TKHK m.30/1’de “tüketici kredisinin münhasıran belirli bir malın veya hizmetin tedarikine ilişkin bir sözleşmenin finansmanı için verildiği ve bu iki sözleşmenin objektif açıdan ekonomik birlik oluşturduğu sözleşme” şeklinde tanımlamıştır. Bağlı kredi ilişkisinde hukuken birbirinden bağımsız, ekonomik olarak birbirinin sebebini teşkil eden ve birbirine bağlı iki farklı sözleşme bulunmaktadır. Bunlar tüketici ile kredi verenin akdettiği tüketici kredisi sözleşmesi ve tüketici ile tedarikçinin akdettiği satım/hizmet sözleşmesidir. Eğer tüketici kredisi sözleşmesi, satım/hizmet sözleşmesi ile ekonomik birlik oluşturuyorsa bu halde bu kredi sözleşmesinin bağlı kredi olduğu sonucuna ulaşılır ve bağlı kredi hükümleri uygulanma imkânı bulur.

Bağlı kredi ilişkisi hem tüketici hem tedarikçi hem kredi veren için çeşitli iktisadi faydalar sağlamaktadır. Tedarikçi, tüketicilerin finanse edilmesi sayesinde daha fazla satış yapmakta, rekabet gücünü artırmakta ve genellikle malın/hizmetin bedelini peşin olarak edinmekte; kredi veren satıcı/sağlayıcının marka gücünü kullanarak kredi hacmini genişletmekte ve faiz gelirini artırmakta; tüketici ise peşin ödeme gücü olmamasına rağmen genellikle olağandan daha düşük faizlerle satın alma gücüne kavuşmaktadır. Akipek’e göre bağlı tüketici kredileri tüketici açısından getirdiği kolaylık ve güven sebebiyle iktisaden en avantajlı kredi çeşididir.

“Ekonomik Birlik” Kavramı Nedir?

Ekonomik birlik” kavramı kredi veren ile tedarikçinin iş birliği içinde hareket ederek tüketiciyi kredi kullanmaya veya mal veya hizmetin tedarikine yönlendirmesi olarak açıklanabilir. Doktrindeki bir başka tanım ise “…kredi veren ile tedarikçinin iş birliği içinde tüketicileri birbirlerine yönlendirmeleri…” şeklindedir. Kredi veren ve tedarikçinin ortak tutumu bağlı tüketici kredisinden bahsetmemize imkân sağlayan ekonomik birlik unsurunu meydana getirmektedir. “Ekonomik birlik” kavramı bağlı tüketici kredisini olağan tüketici kredisinden ayıran esas faktördür.

Kanun koyucu ekonomik birliğin tanımını vermemekle birlikte hangi durumlarda meydana gelebileceğini TKHK m.30/2’de saymıştır. Bunlar (a) satıcı veya sağlayıcının tüketici için krediyi finanse etmesi; (b) üçüncü bir tarafça finanse edilmesi durumunda, kredi verenin kredi sözleşmesinin imzalanması veya hazırlanması ile ilgili olarak satıcı veya sağlayıcının hizmetlerinden yararlanması veya (c) belirli bir mal veya hizmetin verilmesinin kredi sözleşmesinde açıkça kararlaştırılmasıdır.

Satıcı veya sağlayıcının tüketici için krediyi finanse etmesinden ne anlaşılması gerektiği hususu öğretide tartışmalıdır. Madde lafzına en uygun olan ve lafızdan, tedarikçi ile kredi verenin aynı kişi olarak anlaşılması gerektiğini ileri süren Atamer’in görüşünü kabul edecek olursak kanaatimce bağlı tüketici kredisi hükümlerinin ruhuna aykırı hareket edilmiş olacaktır. Zira bağlı tüketici kredisinin en önemli sonucu tüketicinin tedarikçiye karşı ileri sürebileceği bazı haklarını kredi verene karşı da ileri sürebilecek olmasıdır. Bu görüşün kabulü halinde tedarikçi ve kredi veren aynı kişi olacağı için müteselsil sorumluluk hükmü anlamını yitirecektir. Ancak şunu da ifade etmek gerekir ki tedarikçi ile kredi verenin aynı kişi olması gerçekten de, bağlı tüketici kredisinin sonuçlarından birisi olan, “cayma hakkının kullanılması” bakımından pratik sonuçlar doğurabilir. Şöyle ki aynı kişi ile hem tedarik sözleşmesi hem tüketici kredisi sözleşmesi imzalamış olan tüketici, bağlı tüketici kredisi hükümleri sayesinde tedarik sözleşmesinden cayması halinde tüketici kredisi sözleşmesinden de cayma hakkına sahip olacaktır. Bağlı tüketici kredisi hükümleri uygulanmayacak olsaydı tüketici tedarik sözleşmesinden cayabilecek ancak tüketici kredisi sözleşmesi ile halen daha bağlı kalmaya devam edecekti. Nihayetinde Atamer’in görüşüne göre bağlı kredi sözleşmesinin pek çok sonucu m.30/2-a bakımından uygulanma imkânını yitirecek olsa da cayma hakkı bakımından halen daha pratik sonuçlar ortaya çıkabilecektir.

 

  • görüşüne göre ise bu bent ile tedarikçinin, tüketicinin kredi borcuna kefil olması veya rehin vermesi hali ifade edilmektedir. Gerçekten uygulamada böyle örneklerle karşılaşılmasına rağmen kanaatimizce bu durum (a) bendinden ziyade (b) bendinin kapsamına girmektedir. Çünkü burada tedarikçi krediyi finanse etmemekte, üçüncü tarafça finanse edilen krediye teminat sağlamaktadır. (a) bendi gerçekten de lafzında ifade olunduğu gibi tedarikçi ile kredi verenin aynı kişi olduğu hallerde uygulama imkânı bulabilir.

 

Tedarikçinin, kredi veren olması arandığı ve kredi veren de mevzuatı gereği kredi vermeye yetkili kuruluş olarak tanımlandığı için bir görüş herhangi bir tedarikçinin değil yalnızca kredi vermeye yetkili kuruluşların (a) bendi kapsamında değerlendirilebileceğini savunmaktadır. Bu görüşte olanlara göre (a) bendine örnek olarak katılım bankalarına özgü bir sistem olan murabaha sistemi gösterilebilir. Murabaha sisteminde banka tüketicinin almak istediği ancak ekonomik olarak gücünün yetmediği malı satıcıdan almakta daha sonra üzerine kâr payı koyarak satmaktadır. Örneğin 3.000.000 TL bedeli olan bir konutu satın almak isteyen tüketici katılım bankasına başvurunca banka, konutu satıcısından 3.000.000 TL bedel ile alacak, tüketiciye 3.300.000 TL bedel ile taksitli satım hükümleri uyarınca satacaktır.Burada gerçekten satıcı/kredi veren banka ile tüketici arasında (a) bendinin aradığı gibi murabaha sözleşmesi ve satım sözleşmesi şeklinde ikili bir ilişki oluşmuş olur ancak bu sefer de kredi konusunun münhasıran belirlenmiş bir mal veya hizmete ilişkin olduğundan bahsedemeyiz. Bankanın tüketiciye belirli satıcıdan belirli malı alması halinde normalde %10 olan kâr payı yerine %5 kar payı alacağını ilan etmesi gibi bir durumda ise münhasıran belirli bir mal ve ekonomik birlik oluştuğu sonucuna varılabilir, dolayısıyla bağlı tüketici kredisi hükümleri sonuçlarını doğurur. Açılanan sebeple katılım bankaları için de her zaman bağlı tüketici kredisinden bahsetmemiz mümkün olmamaktadır. Nihayetinde m.30/2-a bendi için en isabetli görüşün, her ne kadar bağlı tüketici kredisine dair pek çok hüküm anlamını yitirecek olsa da Atamer’in görüşü olduğu kanaatindeyiz.

 

Uygulamada en çok üçüncü tarafça finanse edilen tüketici kredisi sözleşmelerinde kredi verenin kredi sözleşmesinin imzalanması veya hazırlanması ile ilgili olarak satıcı veya sağlayıcının hizmetlerinden yararlandığı haller karşımıza çıkmaktadır.Bu bendin en tipik örnekleri tedarikçinin iş yerinde kredi verenin çalışanlarına yer tahsis edilmesi veya tedarikçinin kredi veren adına kredi sözleşmesi işlemlerini gerçekleştirmesi gösterilebilir. Doktrinde kabul edildiği üzere bu ihtimalde tedarikçi karşımıza kredi verenin doğrudan temsilcisi olarak çıkmakta, kredi sözleşmesi kredi veren ile tüketici arasında sonuçlarını doğurmaktadır. Bu bent kapsamında tüketici genellikle yalnızca tedarikçi ile muhatap olmaktadır.

 

Madde hükmünde geçen “imzalanması ve hazırlanması ile ilgili olarak hizmetlerden yararlanma” ifadesi dar yorumlanmamalıdır. Yargıtay’da bu hükmü dar yorumlamamış, çeşitli kararlarında kredi verenin tüketiciye satıcı üzerinden erişmesine ekonomik birlik sonucunu bağlamıştır. Örneğin Yargıtay bir kararında…öte yandan davalı yüklenici firmanın ilan ve reklam afişlerinde davalı bankanın logosuna da yer verildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda kullanılan kredinin bağlı kredi olduğunun kabulü gerekir.” hükmüyle satıcının ilan ve afişlerinde kredi verenin logosunu kullanmasını ekonomik birliğin varlığı için yeterli saymıştır. Bir başka kararında banka ile tüketici arasında akdedilen kredi sözleşmesinde her ne kadar sözleşmenin bağlı kredi niteliğinde olmadığı beyan edilmiş olsa da satıcı ile tüketici arasındaki satış vaadi sözleşmesinde banka kredi veren olarak tanımlandığı ve banka ile satıcı arasında yapılan protokolde satıcının kredilere teminat vereceği anlaşıldığından ekonomik birliğin varlığı kabul edilmiştir. Bir diğer kararda  “davalılar arasında düzenlenen protokolde tüketicilerin kredi talep etmesi halinde bankaya yönlendirileceği yönünde düzenlemeler mevcuttur… bu durumda…. bağlı kredi olduğunun kabulü gerekir.” diyerek yalnızca yönlendirmenin bile ekonomik birlik sonucunu sağladığına işaret etmiştir. Şuna dikkat edilmeli ki burada alelade bir yönlendirmeden değil satıcı ile bankanın iş birliği içerisinde yaptıkları yönlendirmeden söz etmekteyiz.

 

Yeri gelmişken hemen değinelim ki protokol yani tedarikçi ile kredi veren arasında bir çerçeve sözleşme olması TKHK m.30/5 “Kredi veren ile satıcı veya sağlayıcı arasında belirli bir malın veya hizmetin tedarikine ilişkin bir sözleşme olmaksızın… bağlı kredi sayılmaz.” lafzı gereği zorunlu tutulmuş gibi gözükmektedir ancak bu hüküm doktrinde oldukça eleştirilmiştir. Zira kanun koyucunun, m.30/1 ve 2’de bağlı tüketici kredisinin unsurlarını sayarken çerçeve sözleşme aramamış olmasına karşın m.30/5’te böyle bir hüküm getirmesi sistematik bir çelişki yaratmaktadır. Gümüş çerçeve sözleşmenin zorunlu bir unsur olduğunu savunurken kanımca da haklı olan Atamer yalnızca bir kereliğine mahsus bile olsa kredi veren ile tedarikçinin ekonomik birlik içinde hareket etmesinin bağlı tüketici kredisi meydana getireceğini savunmaktadır. Yargıtay daha da ileri giderek çerçeve sözleşme bir kenara, tüketici algısında ekonomik birlik intibakını yaratmayı dahi ekonomik birliğin varlığı için yeterli kabul etmiştir. Uygulamada genellikle tedarikçi ile kredi veren arasında bir protokolün akdedildiğinden söz edebiliriz. Protokol hükümleri genel olarak hangi mal veya hizmet kapsamında kredi verileceği, kredi veren ile tedarikçi arasında sorumluluk paylaşımının nasıl olacağı gibi hükümleri içermektedir. Bu çerçeve sözleşme kural olarak şekle bağlı olmamasına karşın Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu (“FFFK”) m.39/2’ye göre finansman şirketlerinin finanse edecekleri mal ve hizmetler için tedarikçi ile yapacakları sözleşmenin yazılı olması geçerlilik şartıdır. Bu noktada akla gelecek bir soru olarak, çerçeve sözleşmenin şekle uygun yapılmaması halinde finansman şirketi sözleşmenin geçersizliğini ileri sürerek bağlı tüketici kredisi hükümlerinin uygulanmaması gerektiğini savunabilir mi? Kanımca tüketicinin zayıflığı da göz önüne alındığında bu durum hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmeli ve sözleşme her ne kadar geçersiz olsa da finansman şirketinin bağlı kredi hükümleri kapsamında sorumluluğuna gidilebilmelidir. Geçersizlik finansman şirketi ile tedarikçi arasındaki rücu ilişkisinde gündeme gelir.

  •  

“Ekonomik birlik” kavramı bir tüketici kredisi sözleşmesinin bağlı nitelikte olduğunu tespite yarayan kilit araç olmakla birlikte kanaatimce hukuki araçlar kullanılarak tespit edilmeye çalışılan iktisadi bir kavramdır. Dolayısıyla Yargıtay içtihatları “ekonomik birlik” kavramının tespitinde önemli rol oynamakta olup işbu olgunun varlığı her olay özelinde ayrıca incelenmelidir.

 

                                                                                  Av. Enes Talha BAŞER

 

Serkan ERGÜNE, “6098 Sayılı TBK’da Yer Alan Taksitle Satışa İlişkin Hükümlerin Uygulama Alanının Belirlenmesi”, Prof. Dr. Mustafa Dural’a Armağan, 2013, İstanbul, Filiz Kitabevi, sy. 531; TKHK Gerekçe m.30, s. 54

Rabia Sanem ÜZELER, “Tüketici Hukukunda Bağlı Kredi Sözleşmeleri”, 2011, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 25

ÖRNEĞİN, WOLKSVAGEN Doğuş Finansman AŞ. anlaşmalı bayilerden tedarik edilecek olan Audi marka 0 km. Q2 30 TDI 116 hp Design/Sport S Tronic ve A3 Sedan 35 Turbo FSI 150hp S Tronic PI model araçlar için 24 ay vadeli 200.000 TL taşıt kredisini %1.32 faiz ile sunmaktayken (https://www.vdf.com.tr/kampanyalar-ve-faizler/guncel-kampanyalar/audi-ocak-kampanyasi) e.t: 21.01.2021, aynı koşullar altında alınacak olağan bir taşıt kredisi faiz oranı %1.45-1.81 aralığında olacaktır. (https://www.hesapkurdu.com/tasit-kredisi/24-ay-200000-tl-sifir-arac) e.t: 21.01.2021

Sezer ÇABRİ, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Şerhi, 2016, Ankara, 1. Baskı, sy.460

Şebnem AKİPEK, Tüketici Kredileri, 1999, Ankara, 1.Baskı, s. 161

ÖZGÖZ, a.g.e. s. 15

Yeşim M. ATAMER, Kredi ve Diğer Finansman Sözleşmelerinde Tüketicinin Korunması, 2016, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, s. 153

Faruk ACAR, “Konut Finansmanı Sözleşmelerinde Bağlı Kredi Kavramının Yapısı ve Hukuki Niteliği”, Tüketici Hukukunun Güncel Sorunları Sempozyumu, Ankara, Yetkin Yayınları, 2019, s. 119.

Yargıtay 13. HD. 2016/15091E. Ve 2019/7454K. (Çevrimiçi) https://karararama.yargitay.gov.tr/YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/pf/sorgula.xhtml, e.t: 31.01.2021

Aksi görüşte ÇABRİ, a.g.e.s. 465; Alper GÜMÜŞ, 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Şerhi, C. I, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2014, s. 208 (ÖZGÖZ, a.g.e. s,18’den naklen )

ÖZGÖZ, a.g.e.s. 26; Hüseyin KILINÇ, Bağlı Tüketici Kredileri ve Kredi Verenin Sorumluluğu, 2019, Ankara, Adalet Yayınevi, 1.Baskı, s. 62, yazarlar her murabaha işleminin TKHK m.30/2-a kapsamında sayılamayacağını da ifade etmektedirler.

KILINÇ, a.g.e.s. 57

ÇABRİ, a.g.e. s. 465; ÖZGÖZ, a.g.e.s. 20; KILINÇ, a.g.e.s. 57

ÇABRİ, a.g.e. s. 465

Yargıtay HGK 23.10.2015T., 2013/2431E. Ve 2015/2341K. (Çevrimiçi) https://karararama.yargitay.gov.tr/YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/pf/sorgula.xhtml, e.t: 24.01.202

Afiş ve ilanı yalnızca basılı metin olarak değil internet ilanları olarak da düşünebiliriz. Örneğin, QNB Finansbank anlaşmalı olduğu konut projelerinin internet adreslerini kendi sitesinde ilan etmektedir. (Çevrimiçi) https://www.qnbfinansbank.com/bireysel/krediler/ev-almak-icin/konut-projelerim, e.t:  24.01.2021   

Yargıtay 13. HD 04.06.2015T., 2014/25922E. Ve 2015/18106K. (Çevrimiçi) https://karararama.yargitay.gov.tr/YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/pf/sorgula.xhtml, e.t: 24.01.2021

“Müşteri, bankanın bu krediyi belirli marka bir taşınmaz mal ya da belirli bir satıcı veya sağlayıcı ile yapılacak satış sözleşmesi şartı ile vermediğini, bu nedenle bankanın bu kredi ile satın aldığı/alacağı taşınmaz mal ile ilgili olmadığını ve satılan malın veya hizmetin hiç ya da zamanında teslim veya ifa edilmemesinden, satın aldığı maldaki açık veya gizli ayıplardan sorumlu olmadığını, bu konudaki her türlü talep ve dava haklarından peşinen feragat ettiğini beyan ve kabul eder.”  4. maddesinde ise, “…Bankanın bu kredi ile satın alınan/alınacak olan taşınmaz mal ilgili olmadığını ve taşınmazın ya da taşınmazın hiç ya da zamanında teslim edilmemesinden, taşınmazdaki açık veya gizli ayıplardan sorumlu olmadığını, bu konudaki her türlü talep ve dava haklarından peşinen feragat ettiğini, T. Garanti Bankası A.Ş 'ni kredi tahsisi ile ilgili tüm hususlardan şimdiden geri dönülmez şekilde ibra ettiğini beyan, kabul ve taahhüt ettiği düzenlenmiştir.”

Yargıtay  13. HD , 13.02.2014T., 2013/22234E. Ve 2014/3709K. sayılı karar (Çevrimiçi) https://karararama.yargitay.gov.tr/YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/pf/sorgula.xhtml, e.t: 24.01.2021

GÜMÜŞ, a.g.e. s.212 (KILINÇ, a.g.e.s. 61; ÖZGÖZ, a.g.e.s. 23’den naklen)

ATAMER, a.g.e.s. 154

Yargıtay 13. HD. 17.04.2012T., 2012/7057E. Ve 2012/10406k. (Çevrimiçi) http://www.kazanci.com/, e.t: 27.01.2021, davalı bankanın Marmaris şubesi yetkililerinin çeşitli tutum ve davranışlarıyla kredinin bağlı krediymiş ve bankayla inşaat şirketi arasında ilişki varmış intibağını uyandırdıkları sabittir. Davalı banka kendi personeli tarafından yaratılan bu durumdan sorumlu olacağından, bu husus gözardı edilerek, alınan kredinin bağlı kredi olmadığı benimsenmek suretiyle karar tesisi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.”

Yargıtay HGK 2013/2431E. Ve 2015/2341K. sayılı kararından alınan bir örnek: “İşbu protokol Muscan Yapı San. İnş. Tic. A.Ş. tarafından gerçekleştirilmekte olan Palmiye Konakları konut projesi kapsamında konut satış sözleşmesi ile satış yapılacak gayrimenkulleri satın alacak kişilerin satış bedelinin belirli bir kısmı için bankadan kredi talep etmesi halinde kredi tahsis ve kullanım koşulları ile satıcı ve banka arasındaki ilişkilerin ve tarafların karşılıklı sorumluluklarının belirlenmesi amacıyla akdedilmiştir. Bu sözleşmeye ek olarak her alıcı ile banka arasında ayrı bir sözleşme yapılacak olup banka ve alıcı arasında yaşanabilecek her türlü ihtilafta bankanın söz konusu sözleşmelerdeki hakları saklı kalmak şartı ile öncelikle bu protokol hükümleri uygulanacaktır. Kredilendirme işlemleri amacıyla firmanın satış ve pazarlama ofisinde bankanın stant açması ve bankanın gerekli gördüğü sayıda elamanını hazır bulundurmasına imkân tanıyacaktır“

AKİPEK, a.g.e.s. 160